Saf su içinde özellikle çocuklar ve yaşlılar için gerekli olan, kalsiyum, magnezyum, bikarbonat, sülfat, klorür gibi mineraller bulunmaz. Saf Su içinde önceden var olan minerallerin, damıtma gibi yöntemlerle, alınmış olduğu sudur. Sertlik değeri çok düşük olan sular, (örneğin yağmur suyu) bir tür saf su sayılır. İçinde mineral bulunmadığı için tadı yavandır.
İletkenlik ve direnç değerleri sıcaklığa bağlı değişeceğinden bu birimlere ilave olarak sıcaklık değerleri de parantez içerisinde verilmektedir. Suda çözünmüş halde bulunan tuzlar da artı ve eksi yüklü iyon oluşumuna yol açarak iletkenlik değerini arttırmaktadır. Klorit ve sodyum iyonları da bu nedenle benzer etkiye sahiptir. Ayrıca bazı gazlar da örneğin karbon dioksit iyon oluşumunu pH kadar etkilemektedir.
Daha önceleri suyun saflığını bozan maddelerin miktarları için ayrı ayrı sınır değerler tanımlanırken artık suyun iyon bakımından saflığının esas ölçüsü olarak toplam iletkenlik değeri bir sınır değer belirtilmektedir. İçme suyu kaynak olarak alındığında reverse osmosis, deiyonizasyon, damıtma (distilasyon), iyon değişimi, filtreleme ve diğer uygun metotlar kullanılarak saf su üretilmektedir.
19. yüzyıldan itibaren suyun damıtılmasına yönelik birçok yöntem üzerinde çalışılmış ve özellikle kimya bilimi bu konuya büyük ilgi göstermiştir. Günümüzde tıbbi çalışmalardan ilaç üretimine oldukça geniş bir alanda yapılan tüm laboratuvar çalışmaları, kullanılan saf su sayesinde başarılı olmaktadır. Saf suyun elde edilmesi için kullanılan çifte destilasyon yöntemleri için dahi camdan yapılmış yeni teknik ekipmanlar geliştirilmiştir.
Modern teknoloji sayesinde günümüzde saf su hızlı ve pratik bir şekilde üretilebilmekte ve bilimsel araştırmalar çok daha verimli şekilde sürdürülebilmektedir.